02112018
Merhaba arkadaşlar, hatta bu yazı için merhaba
sevgili günlük demek yerinde olur.
02.11.2018 (yani dün)
Benim için bugün gerçekten çok keyifli ve tarifi imkânsız
mutluluk veren bir gündü. Bu günümü sizlerle paylaşmak istedim çünkü gerçekten
verimli bir gün geçirdiğimi düşünüyorum.
Öncelikle sizlere 2-8 Kasım haftasının Lösemili
Çocuklar Haftası olduğunu hatırlatmak isterim ve geleceğimiz, çocuklarımıza
umut olmanızı umarım. Ben Lösev gönüllüsü olarak bugün LSV Dükkân ve Akıllı
Çocuk Dünyası’nın düzenlemiş olduğu maske yapımı etkinliğine katıldım. Herkes
kendi maskesini tasarlayıp fotoğraf çekildi ve bunu sosyal medyada paylaştı ki
insanlar arasında farkındalık yaratılabilsin. Maske takan insanlardan
hastalıklılarmış gibi uzak durup dik dik bakmak çok ayıp bir şeydir bundan
dolayı da biz gönüllüler sizlerin gözlerini bu “maske” olayına alıştırmaya
çalışıyoruz. Kanser bulaşıcı bir şey değildir onları hastanelere kapatmamızı
bekleyemezsiniz. Bizim sizin gibi insanlar onlar, yarın bir gün bizim de kanser
olmayacağımız ne malum? Sadece maske yapmadık, müzik eşliğinde sohbet de ettik,
böylece bu tarz ortamlarda hem insanlara destek oluyorsunuz hem de yeni
insanlar tanımış oluyorsunuz. Maskemizi yapıp gitmedik tabi ki oraya kadar
gitmişken LSV Dükkândan lösemili çocuklarımız için kendinize ya da
sevdiklerinize hediyelik eşyalardan alabilirsiniz. Ben Lösev’in 20. Yılına özel
tasarlanmış kupalarından ve bir tane ayraç aldım. Bir dahaki gidişimde başka
ürünlerini de alacağım mutlaka, duyarlı bir insan olduğum için yardım
etkinliklerinde bulunmayı elimden gelen her şeyi yapmayı kendime görev edindim
diyebilirim. Ankara’da ya da Türkiye’nin neresinde olursanız olun bu hafta
mutlaka LÖSEV etkinliklerinden birinde yer alın. Siz o çocukların yanında
olduğunuz sürece onlar umutla, sevgiyle iyileşeceklerdir.
LSV Dükkândan mutlu bir şekilde ayrıldıktan sonra
dün (ondan önceki gün) öğrendiğim bir etkinlik oldu: Kafka Ankara’da. Görür görmez buna gitmemiz
lazım dedim ve kesinlikle gittiğimize değdi. Söyleşi Goethe Enstitüsünde
Almanca- Türkçe dillerinde gerçekleşti. Bilmeyenleriniz için size Goethe
enstitüsünden bahsetmek istiyorum. Bu enstitü Almanca eğitiminde baya başarılı
olup bu tarz değişik etkinliklere yer veren bir kuruluştur. Yeri Kızılay’da
olup önünden sık sık geçtiğim enstitünün içine bugün(dün) ilk defa girdim ve
iyi ki de katılmışım dedim. Girişte kütüphane ve kafeterya var aşağıya indiğinizde
küçük bir sergi alanıyla bir sunum odası görüyorsunuz, muhtemelen üst
katlarında Almanca dil eğitimi verilen sınıflar bulunmaktadır. Biz aşağı indik
ve gördük ki o gün sadece söyleşi değil aynı zamanda bir sergi de vardı.
Sergiyi gezmeden önce simultane çeviri yapılacağını öğrendik ve bunun için
cihaz almamız gerekiyormuş. Cihazlarımızı aldık sonra da sergiyi gezmeye
başladık. Resimler Ankara’da çekilmiş bu yüzden fotoğrafçıyı Türk sandım başta
ama sonra bir baktım ki fotoğrafçı yabancı bir kadınmış, Louisa Marie Summer.
Summer fotoğraflarında Ankara’nın her yerini gezerek kadın fotoğrafları çekmiş.
Fotoğraflardan da anlayacağınız üzere Summer Türkiye’deki, en azında
Ankara’daki kadın çeşitliliğini göstermek istemiş. Fotoğraflarda camiye giden,
bara giden, dans eden, öpüşen, çay içen, açık, kapalı, otobüste, sokakta her
yerde olan kadınları fotoğraflamış. Bu sergi çok hoşuma gitti çünkü fotoğraflar
belli bir bölgeye ait fakat pek çok kesime hitap eden bir sergi olmuş. Türk
kadınının tamamına hitap ediyor fakat Ankara’daki kadınlardan oluşuyor. Tek tip
kadın görmeniz ve kadınları tek tipleştirmeniz imkânsız, hepimizin zevkleri, kültürleri,
yaşam tarzları farklıdır fakat bir konuda bizi bir görebilirsiniz o da kadına
şiddet. 21. Yüzyılda hala eşitlik arayışındayız ve görüyoruz ki sonuç hala aynı
kadına şiddet uygulanıyor. Fakat bu sefer yüzyıllar öncesinden çok farklı
olarak kadın artık ayakları üstünde durabiliyor ve daha da önemlisi susmuyor.
Biz kadınlar hakkımızı arayacağız ve her şiddete maruz kalan kadının yanında
olacağız. Eşitliği sağlayana kadar durmayacağız ve eşitliği sağladığımızda da
onu korumaya deva edeceğiz. Bu görev sadece kadınların değil, hatta şunu yanlış
anlamayın erkek düşmanlığı da değil bu, erkekler de feminist olabilir çünkü
feminist olmak kadın erkek arasındaki eşitliği sağlamaktır, birbirine karşı saygılı
olmak, birbirini küçümsememek hor görmemektir. Pek çok başarılı kadınımız var
bunlardan biri de Sıla Gençoğlu, idol bir kadındır kendisi. Güçlü, cesur,
ayaklarının üstünde durabilen, muazzam sese sahip bir kadındır, şiddet görmesi
hiçbir şekilde onun sesine, gücüne zarar veremez aksine bu onu daha da güçlü
yapar, ne demiş Nietzsche, “seni
öldürmeyen şey güçlü kılar.” Kısacası Sıla’nın da şiddete maruz kalan
kadınların da yanındayız ve biz birlikte güçlüyüz.
Sıra geldi söyleşiye, dediğim gibi Almanca nasıl
anlayacağız sorunsalı vardı fakat onu düşünüp simultane çeviri yapan bir
çevirmen getirtmişlerdi. Geçtik oturduk yerlerimize heyecanla bekliyoruz çünkü
bilen bilir Franz Kafka benim favori yazarlarımdan biridir. Herhalde, hayatı ve
eserleri üzerine bir sunum sunacak soru cevap olacak diye düşündüm. Fakat Alman
Dr. Reiner Stach konuşmaya başladığında anladım ki bir biyografi yazarıymış
sanmayın ki basit kısa kısa biyografilerden oluşan kitaplar yazmış. Franz
Kafka’nın hayatı, eserleri, aşkları, mektupları, kısacası her şeyi üzerine tam tamına 2000
sayfalık 3 ciltlik kitap yazmış ve bu kitaplar pek çok dillere çevrilmiş.
Türkçe ’ye 2. Ve 3. Ciltleri çevrilmiş fakat 1.si sonradan yayınlandığı için
henüz çevrilmemiş. Stach Kafka’nın günlüklerini, mektuplarını, eserlerini,
arkadaşlarını, aşklarını, eğitimini, dönem özelliklerini Kafka hakkındaki her
şeyi ve Kafka’nın yaşadığı dönemi anlatarak hayatına geniş bir açıdan bakmak
istemiş. “Zoom” tekniğini, -yani geniş bir açıdan konuya girip olayı daraltarak
en son Kafka’ya indirgemiş- kullanarak Franz Kafka’nın hayatını biz okurlarına
sunmaya çalışmış. Stach 4. bir cilt ve Kafka’nın aforizmalarını yorumlarıyla
birlikte yazacağını söyledi. Aynı zamanda Franz Kafka üzerine 8 bölümden
oluşacak mini bir dizi yapılacağını da söyledi, sabırsızlıkla bekliyorum.
Açıkçası ben bu söyleşiden büyük keyif aldım ve tüm ciltlerini almayı
planlıyorum. Stach yanlış hatırlamıyorsam 18-20 yıl boyunca bu proje üzerinde
çalışmış ve Franz Kafka gibi karışık zor bir yazarın hayatını aydınlatmaya
çalışmış. Ben anlattıklarından anladığım kadarıyla muazzam bir iş çıkardığını
düşünüyorum. Reiner Stach bir daha bu konuda veya farklı bir yazar üzerine
sunum yapacak olursa kesinlikle giderim, size de tavsiye ederim.
Reiner Stach |
Söyleşiden sonra kokteyl faslına katıldık ve
gerçekten Goethe Enstitüsü misafirlerini çok güzel ağırladı. Buradan sonra
koştur koştur Kızılay’daki Büyülü Fener’e gittik. Hangi filme gittik bilin
bakalım? Müslüm diyeceksiniz
biliyorum fakat ona ilk çıktığı gün gittim zaten. Asıl bahsedeceğim filme
geçmeden önce biraz Müslüm’den
bahsedeyim. Müslüm Gürses’in acı dolu bir hayatı olduğunu tahmin etmiştim fakat
bu kadar olduğunu bilmiyordum. Film vizyona girmeden önce yapılan gösterimi
izleyenlerin izlenimlerini okumuştum ve gerçekten beklentim tavan yapmıştı.
Film çok iyiydi, Timuçin Esen’in oyunculuğu muazzamdı, hareketleri, konuşması
ve görüntüsü aynıydı. Bazı şeyleri değiştirdiklerini fark ettim yani tabi ki
okuduğum şeyler internet üzerindendi ne kadar güvenilir bilemem ama sonradan
bilgilerin birinci kaynaktan alınmış olduğunu duydum o yüzden pek bir yorum
yapamayacağım. Müslüm Babayı saygıyla sevgiyle anıyorum, Nur içinde yatsın.
Gelelim bugün (2 Kasım) gösterime giren Bohemian Rapsody. Film Queen’in solisti
Freddie Mercury’nin hayatı ve Queen üzerinden ilerliyor. Freddie Mercury’yi
Rami Malek oynuyor. Sözlerin yetersiz kalacağı bir oyunculuk sergileyen Rami
Malek’e diyecek söz yok. Ben tüm filmi tüylerim diken diken sırıtarak,
konuşarak ve şarkıları söyleyerek izledim ve film jenerikler de dâhil bitene
kadar çıkmadım daha doğrusu çıkamadım diyelim. Bu film için pek çok ülkeden
sesi güzel insan gelmiş ve hepsi Queen şarkılarını söylemişler, Türkiye’yi
temsilen belki görmüşsünüzdür Ekin Beril gitti. Hepinizin ağzına, yüreğine
sağlık ortaya şahane bir film çıkarmışsınız. Ama benim en büyük teşekkürüm Rami
Malek’e, Freddie Mercury olmuştu, konserdeki duyguları birebir yaşayıp
yansıtıyordu. Sevdiğiniz insanların biyografilerinin film yapılması ya sizde hayal
kırıklığı etkisi yaratır ya da o kişiye daha da hayran olmanızı sağlar. Müslüm’de Timuçin Esen yerine ve Bohemian Rapsody’de Rami Malek yerine
başkası yer alsaydı ne Müslüm Babaya ne de Freddie Mercury’e bir yakınlık
duyabilirsiniz ki tabi aktöre karşı da bir hayranlık artmıyor değil.
Size bir yardım etkinliğinden, bir sergiden, bir
söyleşiden ve 2 filmden bahsettim. LÖSEV etkinliklerine dediğim gibi özellikle
bu hafta içi katılabilirsiniz çünkü bu hafta Lösemili Çocuklar Haftası ama
gönüllü olursanız da sizi bilgilendiriyorlar ve istediğiniz etkinliğe gitme
fırsatınız oluyor. Kadın Portreleri sergisine gelecek olursak Goethe
Enstitüsünde 28 Kasım’a kadar devam ediyor olacak gidip ziyaret edebilirsiniz.
Söyleşi sadece 2 Kasımdaydı fakat Goethe Enstitüsü’nün etkinlik düzenleme
şekli, içerikleri, gelecek programları (Marx üzerine bir söyleşi ve İlber
Ortaylı varmış) hoşuma gitti siz de arzu ederseniz programlarına göz atın belki
seveceğiniz bir şey çıkar. Programlarına bakmanız için size şuraya bırakıyorum. Son olarak 2 muazzam şarkıcının hayatına ışık tutan 2
filmden bahsettim size, biyografi filmlerini çok severim fakat diğer biyografilerden
çok çok farklılar ruhunuza işleyecek türden filmler bunlar bu yüzden filmlerin
ikisine de gitmenizi tavsiye ederim.
Ben bu yazıyı sinemadan gelir gelmez büyük bir
heyecanla yazdım, umarım yazdıklarımın size bir faydası olur. Bol güneşli, bol
mavili hafta sonları…
Yorumlar
Yorum Gönder